26 Kasım 2012 Pazartesi

Annıyon mu Ömür Gedik?


Zor zamanlardı. Eşek sikenleri haklı bulacak deneyimlere gark olmuştum. Hatta bir erkek olsaydım büyük ihtimal ilk deneyimimi bir eşek üzerinde yaşayacaktım. Ama bir kızdım ve hanımefendiliğimden taviz veremezdim. “Senin amına koyayım hayvan gibi, ne kaçıyon lan ne kaçıyon piç” diyerek, elimdeki sopayla 200 kere vurdum hayvana. Çizgimi bozamazdım.

Gelelim yaşadığım en büyük travmanın vuku buluşuna.

Daha 5-6 yaşımdaydım. Belki 5,5. O zamanlar her yaz Samsun'a annemin köyüne gidiyoruz. Sizin anlayacağınız, kafa nereye biz oraya. Çünkü annem ''Into the wild”ı hayat felsefesi edinmiş bir kadındır. Maalesef her yaz annemin bu maceracı ruhu beni kontrolü altına alıyor ve tüm zamanımı asfaltı olmayan bu köyde götü başı yararak geçiriyordum. Hatta yengemin bir gün, daha önce gömdüğü patatesleri topraktan çıkardığını görmüştüm, “vay anasını, toprağın altında patates var” inancıyla köyün yarısını kazmıştım.

Genellikle köy maceram boyunca dayımda kalıyorduk. Dayımın her çeşit hayvanı vardı. Ama bu hayvanlardan beni en çok etkileyeni bir eşekti. Zaman zaman bindiğim bu hayvan gün gelecek bana tur bindirecekti. Hayvan diye bahsediyorum çünkü dayım eşeğine isim vermemişti. Dayım için o kadar önemsizdi yani.
Bir gün annem, ben, dayım ve eşek sabahın altısında dayımın tarlasına gittik. Can sıkıntısından geberiyordum. Sonra dayım, ''eşek susamıştır, ben şuna su içirip geleyim'' dedi. Hemen atladım ''ben içireyim mi dayı?'' diye. Tabi gülüşmeler, ''aman da bu eşeğe su mu içirecekmişler'' falan derken ben dayımın sopayı kaptım, eşeğin ipini de tuttum. Adeta bi Zeyna’ydım. Ama memelerim yok o zamanlar. ''Hiiiiy yeee'' diye dolanıyorum. Neyse eşek arkamda ben önde gidiyoruz. Fonda Eddie Vedder ''Society'' çalıyor yine. Eşekle hiç iletişim kuramıyorum ama. Hep sinek kovalıyor bu. Kafasını seviyorum bir gülümsemiyor Kadife gibi. Hayvan bana resmen kıl. Derken derken köy meydanına geldik. Orda bir pınar var böyle suyu buz gibi akar. Patates arama çalışmalarım genelde bu pınar çevresinde olurdu.

Pınara varınca, eşeğin su içmesini bekledim. Eşek su içerken ben de şu ellerimi yıkayayım dedim ve ipi bıraktım. Bir an eşekle göz göze geldik ''sen de benim aklımdan geçen şeyi mi düşün..'' derken eşek dört nala kaçmaya başladı. O an insanın nasıl içine doğru sıçtığını tecrübe ettim. “Annem beni siker mi sabaha mı bırakır” gibi felsefi çıkarımlarla kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama nafile. İşte orda anladım ki insan götü tutuşunca çok hızlı koşabiliyormuş. Adeta bir Usain Bolt oldum. Eşek kaçıyor ben kovalıyorum. Kafamda deli sorular. ''Yakalayamazsam dayım bir şey demez ama annem ağzıma sıçar'' diye düşünerek koşmak ayrı zor. Sorun şu ki 5-6 yaşımdayken şu anki kiloma çok yakın bir kilodayım. Öyle şişko, öyle ürkmüş halde koşuyorum ki artık eşek arkasına falan bakıyor ''lan bu ayı nasıl yorulmadı?'' diye. Bir yandan da nasıl ağlıyorum, sümüklerim ağzımda. Koşmama engel tüm şeyler aynı anda oluyor yani. Eşeğe ana bacı sövüyorum. Yolda bir tane adam yok, herkes tarlasında.

Derken eşek yoruldu. Yarım saat ebemi sikti ama yoruldu. Durdu, kafayı öne eğdi, dili dışarıda bekliyordu. Adım atsam kaçacak diye korkuyordum. Bu 5 yaşında 50 kiloluk bünye bir koşuyu daha kaldıramazdı. İçimden “mantıklı düşün Sevil, yanlış bir hareket yapma” diye kendimi kontrol ederken, birden “senin ananı, bacını sikerim, amına koduğumun hayvanı” diyerek elimdeki sopayla eşeğe bir daldım. Böyle bir dövme biçimi yok. İpinden sımsıkı tuttum, döne döne dövüyorum bunu. Ağlaya ağlaya dövüyorum. “Kaçcan mı bi daha he? Kaçcan mı?” diyerek dövüyorum. Çöktüm bir taşa biraz daha ağladım. Eşek kıpırdamıyordu. İçimde tek bir pişmanlık duymuyorum ama. İşte insanlar böyle katil oluyor. Tuttum eşeği tarlaya geri götürdüm. Yolda aklıma geldikçe kafasına bir kere daha vuruyorum ama. Sinirim bi türlü geçmiyordu. Zeyna gibi çıktığım yolculuktan Yıldız Tilbe gibi eklemlerim ayrı ayrı oynar bir şekilde dönüyordum. Kan revan içinde tarlaya vardım, bir yandan da ağlıyorum hala. “Dayı bu eşek kaçtı su içerken ama ben yakaladım” dedim. İnsan övgü bekliyor tabi. “Vahaaaay koca eşeği nasıl yakaladın? Köyümüzü kurtardın süpermadam” gibisinden. Velakin dayım, ''kızım o eve geri geliyor, kaçmaz o, sen niye yordun kendini? Bu böyle ara ara gezer, geri döner'' dedi gülerek. İşte ben orda “gülme sikerim” dememek için zor tuttum kendimi. Bomboş bir olaya harcadığım enerjiye mi ağlayayım, eşeğin ağzını burnunu boşuna kırdığıma mı bilemedim. Bir de gittim yanlışlıkla bir mezara işedim aynı gün. Tüm yazı, cinler beni çarpacak korkusuyla geçirdim. O da ayrı bir hikaye zaten.